Bütün yollar Old Town'a çıkar ucu da Charles Köprüsü'ne bağlanır:)

Cumartesi sabahının henüz çok erken saatlerindeyiz. Bu aşağıda gördüğünüz Barut Kulesi. 
"Burada bütün yollar Old Town'a çıkar. Eninde sonunda çıkar. Pes etme bak çıkacak.Bi sap şuradan.." diye diye sokaklarda dönüp dururken karşımıza çıktı. 
13. yy'ın sonlarından kalma bir kule. Eskiden kraliyet sarayının bir parçasıymış. Şimdi burada saray yok. Ama çevresindeki binaların ortasında yine de nefis görünüyor. 17yy'da bu kuleye Barut depolanıyormuş ve ismi de oradan geliyormuş.


Dememiş miydim pes etme diye? : ) 
Haritaya falan bakmadan kendimizi bir süre sonra Eski Şehir Meydanında buluyoruz. Sabahın erken saatleri ama meydanın kalabalığı aynı. Bir köşede kurulmuş olan dev sahnede koro noel şarkıları söylüyor. İzlemek, dinlemek çok zevkli. 


Meydanda şimdiden etler çevrilmeye başlanmış :) 



Biz turist değiliz sanki, turistleri seyretmeyi çok eğlenceli buluyoruz :) 




Merdivenlere doluşmuş fotoğraf çeken insanlar :)  


 Fotoğrafını çektikleri , 14.yyda inşa edilmiş olan bu muhteşem yapı Tyn kilisesi. Protestan kilisesi olduğunu duymuştum. İçine girmeye hiç niyetimiz yok. Bir gün önceki gibi karşısında durup, noel şarkılarını dinleyerek uzun uzun seyrediyoruz.


Sonra kalabalığın arasına karışıyor ve Charles Köprüsü'ne doğru yürümeye başlıyoruz.  


Şair memleketten uzakta 
Hasretten delik deşik 
Eski Kentte duruyordu
Meydanlıkta yapayalnız..
Gotik duvar üstünde
Hanuş Usta'nın saati 
12yi vuruyordu.

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet'in de peşine  düşeceğiz bu şehirde ama bugün Kafka Müzesi'ne gidiyoruz. Meydanda astronomik saatin hemen arkasında , aşağıdaki fotoğrafta sağ tarafta gözüken üzerinde süslemeler olan bina Kafka'nın da bir süre yaşadığı bir ev. Bunu bu fotoğrafı çektiğim sırada bilmiyordum. Müze'de çok eski yıllarda çekilmiş bir fotoğrafını görünce öğreniyorum.
Tuğrul bir süre telefonundan köprünün hangi yönde olduğuna bakıyor ama sonra kalabalığın arasına karışıyor ve Charles Köprüsü'ne adımlarımızın bizi nasılsa ulaştıracağını düşünerek yürümeye başlıyoruz.  





Köprüye geldik... Charles Köprüsü'nün her zaman kalabalık olduğunu duymuş, boş halinin fotoğrafını çekmek isteyenlerin sabah erken kalkıp henüz gün aydınlanırken köprüye gitmelerini tavsiye eden yazıları okumuştum. Ama hep yaz turistlerine hitap eden yazılar olduğunu düşünmüştüm onların. Yanılmışım :) 


Aslında dolaylı olarak Kasım sonunun da turistik bir zaman olacağını tahmin ediyorduk. Prag'ın noel pazarları meşhur. Hatta biz de biraz bu yüzden Prag gezimizi kasım ayının sonuna bırakmıştık. Gotikten kübizme bir çok mimari stili bir arada barındırıyor oluşu, sayısız müzeleri, kültür ve eğlence hayatının çok canlı oluşu hem nitelik hem nicelik olarak çok güzel bir şehir olması, bütün bunlar amenna....Ama doğrusu ne olursa olsun bir kış günü bu kadarını da beklemiyordum.  



Yaa işte böyle ! :)  Charles köprüsünün girişi (ya da çıkışı :) .Saat 11 falan... Ama gözümüz korktu mu?  Hayııır ! :)






Köprünün üzerinde bir sürü aziz heykeli var. Hemen hepsinin durup inceliyoruz. Neden bilmem fotoğraflarda benim o anda algıladığımdan bile kalabalık çıkmış ortalık. Heykelleri, sokak çalgıcılarını, bohem ressamları ve eserlerini , kukla oynatan sevimli amcayı ve karşıda görünen Prag Kalesinin nefis görüntüsünü seyrederek yürüyoruz. Kadife Devrim sonrası dünyanın her yerinden bir sürü gezginin uğrak noktası haline gelen bu şehir karşısında etkilenmemek imkansız. Köprünün sonundaki (Kafka Müzesi tarafındaki) yeniçeri heykeli'nin namını da çok okumuştum. Onun önünde özellikle duruyoruz. Göbekli, belinde kılıcıyla eli çenesinde düşünüp duruyor orada. Önündeki zindanın başında nöbet tutuyor belli ki..




Köprünün diğer tarafına geçtiğimizde karşımıza "Bakeshop" adındaki bu tatlı cafe "cafecik" çıkıyor. Oldum olası 2,3 masası olan yerleri çok sevmişimdir. Hele yıllar geçse de varlığını koruyan , çok büyümeyen hep aynı ölçüde kalmayı başarabilenlerine ayrıca saygı duymuşumdur. Karnımız acıkmış. Akşam hamburger yiyeceğimiz için (A a dünyada ennnn Prag'a özgü yemek, niye dudak büküyorsunuz anlamadım :) öğlen yemeğini hafif bir şeylerle geçiştirmek istiyoruz ve içeriye giriyoruz.  



İki fincan çorbamızı içtikten sonra artık Kafka Müzesine gitmeye ve bütün öğleden sonrayı orada geçirmeye hazırız. 




Yorumlar

  1. ne iyi geldi bu gezi bilsen! iş arasında kafam dağıldı valla çok teşekkür ederim.. ♥

    YanıtlaSil

Yorum Gönder