Bugün günlerden cumartesi ve gün markette başlar. Bildiğiniz süpermarket evet:)


Günaydııın :) Kahvaltımızı ettik, dışarı çıktık. "Bakalım bu güzel gün bize neler getirmiş" :)) 

Şimdi tabii, her ne kadar bir kadın olarak bu aşağıdaki vitrinleri görünce en azından bir göz atmadan geçemesem de ben esaseeeeen, 


market gezmeye bayılırııım :) 




Allahtan Tuğrul da öyle.
Biz tanıştığımızda daha üçüncü buluşmamızda , karnımızda kelebeklerin parendeler atarak dans ettiği günlerde, Caddebostan'daki Migros'a girip el ele peynir reyonları arasında adeta Louvre Müzesindeymiş gibi dolaşmışlığımız var. 
Bu itirafımdan dolayı kendimi tebrik edip hemen Prag'ın market dünyasını anlatmaya başlıyorum:) 






Anlatmaya başlıyorum dedim ama işin en özeti, 
Prag beni bu konuda hayal kırıklığına uğrattı. 
:)
Ciddiyim. Artık ne bekliyordum bilmiyorum ama sadece birinci sabah erkenden bir markete gittik ve bir daha da markete gidelim demedik. Şu yukarıdaki bir sürü "et" ten başka yılbaşı üzeri olmasına rağmen özel bir şey göremedim. Şimal'e her yerde bulabileceiğimz bir boyama kitabı aldık gerisi hep gündelik orada tüketeceğimiz şeyler. Prag'da Tesco ve Albert marketleri var. Sattıkları herşey de çok standart. Hemen her markette bulabileceiğiniz ürünler. Buraya özgü diye dikkatimizi çeken pek bir şey olmadı. En fazla  Prag'a özgü olan iki içki: Absinthe ve Becherovka. Ki onları da havalanından almak daha akıllı. En azından taşımamış oluyorsunuz.   




"Yeni Avrupa"
National Geographic'in Kasım sayısının kapağı...




Hem Tesco'ya hem de Albert'a uğrayıp bir cumartesi sabahı çok erken saatlerde evinin alışverişini yapan insanları seyrettikten sonra yeniden dışarı çıkıyoruz. Şimdi biraz yürümeye ve şehri görmeye hazırız. 


Yorumlar