Kafka Müzesinde geçen bir öğleden sonra


Kafka... Gittiğimiz her şehirde, orada yaşamış bir şairin, yazarın veya filozofun ayak izlerini aramayı severiz. Orayı biraz da onun gözünde görebilir miyiz diye bakarız. Paris'te Proust, Leipzig'de Bach ve Nietzche, Napoli'de Maradona. Tabii tabii, neredeyse Maradona için gittik biz Napoli'ye :) Prag biraz da bu yüzden listenin tepelerine hızla tırmandı. Tuğrul da ben de Kafka'yı çok seviyoruz.

"Ah Milena denize düşmüşüz sanki..Elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz. 
Boğulmuyorsak bu da kötülük olsun diyedir..." 






Kafka 3 Temmuz 1883'te Prag'da Almanca konuşan yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Babasıyla hiç anlaşamadığını bütün hayatı boyunca aralarındaki ilişkinin Kafka'nın en büyük sıkıntısı olduğunu yazılarından anlayabiliyoruz. Babasına yazdığı bir mektubu okumak isterseniz tık tık :) Almanca konuştuğu için Çekler, yahudi olduğu için de Almanlar tarafından pek de sevilmeyen Kafka , liseden sonra hukuk eğitimi almış. Çalışma hayatında tanıştığı ve sonrasında çok yakın bir dostluk kurduğu Max Brod Kafka için tam anlamıyla kıymetli bir dost olmuş, onun edebiyat dünyasına girmesini ve bir çok ünlü yazarla tanışmasını sağlamış." Dönüşüm" Kafka'nın belki de en çok bilinen romanı ve babasının hayatındaki olumsuz etkilerini en çok hissettiğimiz eserlerinden. Bir sabah kendisini bir böcek olarak uyanmış bulan Gregor Samsa edebiyat eleştirmenlerine göre aslında Kafka'nın kendisi. Bir çok okuyucu gibi beni de romanın baş karakterinin akşam sıradan bir insan olarak yattığı yatağından, sabah bir böcek olarak kalkmasına rağmen , varlığının derdine düşmeyip o sabah işe nasıl gideceğini  öncelikli olarak düşünmesi şaşırtmış ve bir çok şeyi sorgulamamı sağlamıştı. Eserlerinin hepsinde belli bir oranda hissedilir ; sonu gelmeyen bir suçluluk duygusu ve benliğiyle ilgili kavramları sorgulama Kafka'nın olmazsa olmazlarıdır.   


Müzenin içinde fotoğraf çekmek yasaktı. Ama herkes cep telefonuyla fotoğraf çekiyordu. Ben de sürüye uydum ve bu iki notu çektim. Müzenin dizaynını biz çok ilginç bulduk ve sevdik. Daha sonra içerisinin Kafka'nın aklının içi olarak tasarlandığını, müzeyi gezenlerin de Kafka'nın düşüncelerinin içinde geziyor gibi bir his duymasının amaçlandığını okudum.   



Müzeden çıktıktan sonra , hemen önündeki bu sevimli cafeye doğru yürüdük. "Gel sana bir sıcak şarap ısmarlayayım" dedim Tuğrul'a :) Prag'da hava o kadar soğuktu ki en güzel çözüm sıcak şarap içmekti :) 
Şaraplarımızı içerken Tuğrul Kafka'nın ölmeden önce bütün yazılarını arkadaşı Max Brod'a teslim ettiğini ve ondan bu yazıları yakmasını istediğini hatırlattı. Max Brod arkadaşının bu isteğini yerine getirmedi.
 İyiii ki değil mi?:)) Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
"This is a biiig ethical question !" diyerek Tuğrul bu noktaya dikkatimi çekiyor:) Sıcak şaraplarımızı içerken uzun uzun bunu konuşuyoruz..






Prag'da her köşeden ayrı hoş müzik sesleri duyuluyor. Sanki bir zaman makinasına girmişsiniz ve geçmişe ışınlanmışız.. Yanınızdan geçen faytonlar, eski binalar, arnavut kaldırımı döşeli yollar... Charles Köprüsü'ne geri döndüğümüzde bu görüntüler ve hoş müzikler eşliğinde yürümeye başlıyoruz.




Günün son ışıkları daha da romantik görüntüler sunuyor.. 


 Old Town'a geldiğimizde artık hava iyice kararmış ve meydan yine ışıl ışıl. Bu gece hamburger yiyeceğiz. Ben o işten anlamam. Özel bir hamburger düşkünlüğüm yok. Dünyanın neresine gidersem gideyim en fazla yapacağım şey bir hard rock cafe bulup, lezzeti şaşmayan hamburgerlerinden birini seçmek olur. Tuğrul ise mutlaka yerel bir hamburgerci arar. Fat Cat'i de o seçiyor. 
Hamburgerlerimizi yiyip nefis biralarını (ben ki kışın bira içmem tek kelimeyle birası ennnnfesti:) içtikten sonra yeniden meydana çıkıyoruz. 2015 senesinde Kasım ayında Paristeki terör olayları sebebiyle Prag'da da meydanda kurulan dev çam ağacında yapılan ışık gösterileri iptal edilmişti. Bu sene yeniden yapılmasına karar verilmiş. Ve ilk gösteri ise tam da bu gece 26 Kasım akşamı başlayacak.  Meydandaki dev çam ağacının altında herkes toplaşmış durumda. Biz de tezgahlardan birinden sıcak şaraplarımızı kapıp ağacın altına doğru ilerliyoruz. Nefis bir müzik eşliğinde harika bir gösteri oluyor. 72 milletten insan nefeslerini tutmuş izliyor. Bittiğinde büyük tezarrühat yapıyoruz, arada biz de "Sık bakalıım, sık bakalııım biber gazı sık bakalııım" diye bağırıyoruz :) Birbirimize sarılıp otelimize doğru yürürken yılbaşı ışıltılarından uzak ülkemizi düşünüyor ve ne çok şey yaşadık şu son bir yıl içinde diye konuşuyoruz...






Yorumlar