Masumiyet Müzesi'nden


Müzede fotoğraf çekmek yasak. Ama yine de 2 görsel malzemem var:) Alttaki televizyon kalemtraş müzedekinin aynısı değil. Ama onca nesne içerisinde gördüğümde en çok çığlık attığım buydu:) Tutup oynatırdık üzerindeki resim de oynardı. Ne kadar güzel ve zevkli vakit geçirirdik küçücük şeylerle. Bizim devrin çocukları herhalde o yüzden mutlu olmayı biliyor bugün:)  






Müzenin giriş katında Müze Dükkanı var. İçeride dünyanın her yerinden gelmiş bir sürü insan vardı. Harika bir şey. Bir kitap okumuş ve onun müzesini görmeye gelmiş veya gelmişken bir de o kitabın müzesini geziyor. Orhan Pamuk'un yazdıklarına bayılıyorum. Müzesini de çok sevdim. Arka planında çok disiplinli ve derinlikli çalışmalar olduğunu tahmin ediyorum tabii ama daha da özünde, tabirimi mazur görün, bir insanın iç dünyasının öyle güzel hayaller kuracak ve üstüne o hayalleri daha öteye taşıyıp bir çocuğun oyun evi kurması gibi bir müze hazırlayacak kadar zengin olmasının nasıl bir şey olduğunu aklım ve duygularımla tahayyül edemiyorum. Müzeyi gezmenin keyfini çıkarırken içimde hep bu derin merak da vardı.     
Bu resmin olduğu bir poster aldık müzeden. Resmi de Masumiyet Müzesinin sitesinden aldım zaten. Altında şunlar yazıyor: Esrarengiz ressam Ahmet Işıkçı'nın (1940 - ) yaptığı bu resim, Füsünların Nişantaşı'ndaki evinin bana nasıl göründüğünü doğru yansıtıyor, ama benim o manzaraya bakarken hissettiğim kıskançlığı bilmem müze ziyaretçisine veriyor mu? Işıkçı'nın ressamlığının ilk yıllarını Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları romanında anlatmıştır.

Yorumlar