Cafe Kandler ve Thomaskirche civarı



Ve işte karşımızda Bach'ın kilisesi, Thomaskirche. Bu kilise Martin Luther'in 1539 senesinde Protestanlığın gelişini haber veren ünlü vaazını verdiği kilise de aynı zamanda. Gotik mimarinin bir örneği olan bu güzel kilisede bu gün öğleden sonra bir konser dinleyeceğiz. Kilisenin erkek çocuklardan oluşan meşhur korosundan Bach'ın eserlerini dinlemek için müthiş sabırsızlanıyorum:) Eğer siz de benzer bir şekilde kilisedeki etkinlikleri öğrenmek isterseniz buradan kilisenin sayfasına ve günlük programına ulaşabilirsiniz.







Kilisenin hemen karşısında Bach Müzesi var. İlk durağımız orası olacak bugün. Ama artık kahve saati geldi de geçiyor bile. Cafe Baum ise görünürde yok. Hah tam burda aklıma bir şey geldi. Aklınızda olsun Almanlar'ın hepsi ingilizce bilmiyorlar. (Neden bileceklerini düşünmüşsek artık :) Bilmeyenlere denk gelir de bir şey sorarsanız, bazen (hatta genellikle) "Iıı! İngilizce?! Bir Almanla asla İngilizce konuşmamalısın! Bundan haberin olmaması ve buna kalkışman tamamen senin kabalığın!" diye tercüme edebileceğiniz bir vücut dilini kullanıyorlar. Hemen söyliyeyim , bu yanlış tercüme :) Sanırım sadece ingilizce bilmedikleri için rahatsız olup sizden uzaklaşıyorlar. Rahatsız etmeyin insancıkları :) Gençlere yönelin. Gençler çoook tatlılar bu konuda. Onların vücut dili ise "Ahh hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Ne güzel şeyler soruyorsunuz. Tabii ki hemen yardımcı olayım." diyor. Şimdi bu nereden aklına geldi derseniz, Cafe Baum'u kime sorsak diye düşünürken, uzunca bir süre genç birinin yolumuza çıkmasını bekledik ordan hatırladım. Sonunda yanımızdan geçen genç bir kıza sorduk. O da bilmiyormuş. Ama hemen telefonundan baktı. Daha kilisenin arkasında kalan bir alanda olduğunu söyledi. Oysa bizim kahve saatimiz feci gelmişti ve gördüğümüz ilk cafeye girdik. İyi ki de girmişiz. Hem Cafe Baum'u araya sıkıştırmamış olduk hem de Cafe Kandler'le tanıştık. Bach Müzesinin hemen yanında ve Thomaskirsche'nin karşısında. Tabii ki Bach-Kaffee içtik :) Muhteşem görünen pastalarından ise yiyemedik. Kaldığımız otelin kahvaltısı o kadar güzeldi ki hala tıka basa toktuk.
 


Tuğrul sipariş vermeyi beklerken sanki Almanca biliyormuş gibi gazeteleri aldı masaya oturdu. Önce çok güldüm bu haline ama enn gerekli bilgiyi şıp diye gördü. Hava durumu :)) Hava yarın 4 derece daha soğuk olacakmış dedi. Hava zaten o kadar soğuk ki daha nasıl soğuyacak çooook merak ediyorum:)




Leipziger Lerche (Leipzig tarla kuşu ) adlı bu kek, Leipzig'in en klasik tatlısı. Ben Mehmet Yaşin'in yazısında gitmeden önce bu kek hakkında bilgiler okumuştum. 
"Her yıl göç zamanı güneye doğru giden 1,5 milyon tarla kuşu, kentin otlaklarına konuyormuş. O sıralarda bu kuşun etinden yapılan yahninin erkeklik gücünü artırdığı yolunda bir rivayet, kulaktan kulağa dolaşmaya başlamış. Bunun üzerine 1720’de tam 400 bin tarla kuşu avlanmış. Bunun üzerine Saksonya kralı, 1876’da bu kuşun avlanmasını yasaklamış. O tarihten sonra uyanık bir pastacı, kuşa benzer bir tatlı yapıp satışına başlamış..." 

Kuşa benzeyen bu tatlıyı çok merak ediyordum. Görünce kuşa neresinin benzediğini anlayamadım. Bir de siz bakın bakalım .. Badem, fındık ve badem ezmesinden yapılan bu kek lezzet olarak bizim acıbadem kurabiyesini andırıyor. 






Yorumlar