Bugün günlerden Napoli II :)

Napoli'deki ikinci günümüz başlıyor. Bugün pizzanın en güzelini yiyeceğiz. Da Michele'ye gideceğiz. Aslında ben böyle isim yapmış yerlere dair de önyargılıyımdır (!) E öyle ya, Eat Pray and Love filminde Julia Roberts'ın pizza yediği bir işletmeden bahsediyoruz. Ama burası Napoli.. Hiç bir şey sahiciliklerini kaybettirmiyor bu insanlara. Kendileri gibi olma, kalma özgürlüğünü doyasıya yaşayabilmeleri de bu yüzden. 

Günün planını buna göre yapıyoruz. Da Michele merkez istasyon tarafında. Santa Lucia'dan ,Merkez istasyonu'na gitmek için, bir üst sokağa, Toledo yönüne yürüyüp , Galleria Umberto'nun önünden, San Carlo tiyatrosunun karşısından geçen R2 otobüsüne biniyoruz. Otobüsün ilk durağı burası ve ring seferi yaparak çalışıyor. Otobüs biletlerini "Tobacco Shop"lardan alıyorsunuz. 1 euro. 
İşte otobüsümüz de geliyor. Fotoğrafta görebiliyor musunuz (en solda aşağıda) ? :) 



Piazza Garibaldi'de iniyoruz ve bölgeyi adım adım gezmeye başlıyoruz. Girmeyin dediklerini ne kadar arka sokak varsa dalıyoruz içine. Hepsi birbirinden renkli ve hareketli.   






       ( Napoli merkez tren istastonu - Sorrento'ya, Pompei'ye ve Roma'ya giden trenlerin hepsi buradan kalkıyor.  Roma ile Napoli arası hızlı trenle yaklaşık 1 saat 10 dakika sürüyor. Gitmeye niyetiniz varsa önceden "trenitalia" şirketinden biletinizi alabilirsiniz.  )



            Yine de bu bölgeye gelince kendimizi, "Merkez olduğuna aldanıp da eğer yanlışlıkla bu bölgedeki otellerden birini seçmiş olsaydık Napoli'yi bu kadar güzel bulur muyduk" diye düşünmekten alamıyoruz.













"Açken sen sen değilsin !" :)) 




Sabahın büyük bir kısmını pazarlarda dolaşarak geçirdik veee artık çok acıktık . Sonunda Pızzerıa da Mıchele'nin önündeyiz. Fotoğrafta gözüküyor, işte o kapının arkasındaki adam bize henüz açılmadıklarını saat 12'de açılacaklarını söylüyor. Biz de hemen yanındaki hediyelik eşya dükkanına giriyoruz. Çok sevimli bir satıcısı var. Tek kelime İngilizce bilmiyor ama sanki biz harika İtalyanca biliyormuşuz gibi bizimle derin bir sohbete giriyor :) 

Gelelim pizzalara. Bütün Napoli'de pizza yemedim tabii. Hatta garip bir şekilde tıkandığımız için topu topu üç yerde pizza yemiş olduk. Ama Michele'de yediklerimiz pizza ise bugüne kadar yediğim şeyler neydi dedirtti evet. Tereddüt etmeden bunu söyleyebilirim. Üstelik Tuğrul'un yediğinde sadece domates fesleğen ve sarımsak vardı. Daha az malzemeli bir pizza olabilir mi? Neyi güzel peki? Herşeyi ayrı ayrı güzel, hepsinin bir araya gelmesinin oluşturduğu muhteşem bir lezzeti var. Ama bir tık öne geçireceğim bir şey olursa ben yağının lezzetini söylerim. 
Napoli için her pizzacının pizzası güzel deniyordu. Ben buna çok katılmıyorum. Ben kuru , ince hamurlu hafif çıtır çıtır bir pizza tabanı severim. Oysa Napoli'de yediğimiz diğer iki pizzanın hamuru cıvık cıvık.. Domatesin suyu akıyor. Pizza biterken neredeyse tabakta, ekmeğinizi banacağınız miktarda sos kalıyor. Michele'de hamur yine benim sevdiğim kadar ince ve kuru değildi ama cıvık da değildi. Tam kıvamındaydı. Kusursuzdu :) 
Napoli'deki pizzacılar ve Michele üzerine bir sürü yerde bilgi bulabilirsiniz. Ben okurken sevdiklerimden iki tanesinin linkini buraya ekliyorum.  Tık tık1 :) Tık Tık 2 :)  






Aşağıda mönüsü. Buyrun bakın iki çeşit pizza var sadece. Margherıta ve Marınara. İkisinin de tabanı aynı. Hamurun üzerine domates sarımsak ve fesleğen. Birincisinde ekstradan mozzarella peyniri de konulmuş. Gaza gelip de mönüye başka başka çeşitler eklememişler. Üstelik başka şubeleri de yok. Pizzaların fiyatı da uçmamış. 4 euroya en lezzetli pizzayı yiyorsunuz. Kapitalizmden hiç mi haberleri yok? Sanırım iplemiyorlar. Ve kalbimin baş köşesine kuruluyorlar :) 





Sen ne tatlı bir amcasın :) Tam çıkmak üzereyken ayak üstü bir sohbete başlıyoruz. Türkiye'den geldiğimizi söylüyoruz. "Oh Türkiyaaa" derken, insanların yüzlerinde oluşan ilk ifadeyi görmek hoşumuza gidiyor :) Hadi gelin bir fotoğraf çektirelim diyor :) Yanaklarını çekmek istiyorum :) Bir daha yolumuz düşserse İstanbul'dan kestane şekeri getirmez miyiz biz sana:)






"Basta" sözcüğünün Türkçesinin "Yeter" olduğunu biliyor musunuz? :) 





Napoli Üniversitesi- Bayıldım bu binaya :) Kapısı açık hemen içeriye giriyoruz, arka avlusuna çıkıyoruz. Koridorlarda dolaşıyoruz..  İşte linki burada - Tık tık :)  








Üniversite'den çıkınca bu sefer ana caddeden ayrılıyoruz. Haritadan görebildiğimiz kadarıyla mesafe uzun ama bir şehirde de en güzel sokaklarını arşınlayarak gezersiniz değil mi? :)  Toledo'ya hatta otelimize yürüyerek dönmeye karar veriyoruz.


Hemen sokağın başında iki katlı dev bir çizgi romancı var. Ah bir de İtalyanca bilsek:)  



Dükkanlara gire çıka , ara sokaklara burnumuzu kafamızı soka soka ilerlemeye başlıyoruz. 










Yürüdük yürüdük yürüdük :) Sonunda Piazza San Domenico Maggiore'ye geldik. Sürpriz :) Sotterrata
( yer altı şehri)  tam karşımızda. Girmiyoruz. Yolumuz uzun. Aklımın kaldığı yerlerden birisi daha...


Ve Tuğrul ( teşbihte hata olmaz :) hacı oluyor :) 


Maradona hayranları eminim biliyorlardır burayı. Bar Nilo. Ayak üstü kahve içilen mini minnacık bir yer. Özelliği Maradona altarı'nın burada olması.  Tuğrul hiç tereddüt etmeden giriyor içeriye. Kahve söylüyor kendisine. Nasıl mutlu :) Ben etrafta dolaşıyorum , arada çaktırmadan ona bakıyorum :) Fotoğrafta tam baktığı noktada çerçeve içinde bir saç teli var. Maradona'nınmış, evet :)  Fakat şaka maka ben de bir süre sonra havaya giriyorum ve Maradona'nın saçının telini bile çerçeveleyip duvara asan bu insanların sevgisine saygı duymaya başlıyorum.


Uzunca bir süredir yürüdükten sonra bir sokakta karşımıza çıkan tatlı mı tatlı bir pastanede mola veriyoruz. Oturuyoruz sokağı , insanları seyrederek pastalarımızı yiyoruz ve kahve içiyoruz.



Bir süre sonra sokaktan gelen müzik o kadar etkiliyor ki bizi kalkıp oraya doğru yürüyoruz. Malesef hiç fotoğraf yok. Kısacık bir kayıt var elimde ama onun da burada görüneceğinin garantisi yok.
Yine de deneyelim :)









Söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama bulduğumuz Napoli klübünün her bir dükkanına girdik :) Bu bölgedeki de bir istisna olmuyor :) 



Bu aşağıdaki bina Toledo caddesinin ortalarında bir yere denk geliyor. Meydanda mola verdik. Bir süre dinlendik geleni geçeni seyrettik. O sırada gözüme ilişti. Napoli müzik kütüphanesi yazıyordu üzerinde. Metruk değil yani gayet kullanılır durumda. Burası binanın dışı da değil bu arada..Aydınlık çıkmış nasılsa..Aslında burası oldukça loş bir avlu. Bayıldım. Üst katlara da çıkmak isterdim. Ama ayaklarımız sadece otele dönüyor :)





Kutlama dondurması:) Akşam yemeği saati çoktan gelmiş ama baktık ki acıkacağımız yok en iyisi bu uzuuun yürüyüşü tamamlayışımızı bir dondurmayla kutlayalım diyoruz. Adres: Toledo caddesinin, Santa Lucia'ya yaklaşan kısmındaki dondurmacı:)  



















Yorumlar

  1. Nereden başlasam, duvar yazıları harika, sokaklar, kitapçı, seyyar satıcı tezgahları, kahve, pasta, senin tatlı anlatımın, kocaman bır teşekkür.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder