Bugün günlerden, Tuğrul Özkaracalar :)
Kendimce iyi bir
kitap okuruyum. Bu seriden çıkmış bir sürü kitabı da, bu tarz kitapları çok
sevdiğim için okumuştum. Semtleri, onları yaşayanların gözünden tanıma fırsatı
veren, bu yüzden ayrı bir sıcaklığı olduğunu düşündüğüm bu kitaplardan ayrıca edebi
bir haz almayı ise beklemezdim. Canım eşim beni ters köşeye yatırdı :) Halk
diliyle “Bir yazmış, bir yazmış bu kadar olur” demek istiyorum :)
Bir sürü kitabın
yalapşalap yazıldığı günümüzde, Tuğrul’un felsefeci kimliğini de
yansıtarak, hayatı derinden sorgulayabilen
bakış açısıyla yazdığı “Abbasağa / Bir Beşiktaşlı olma öyküsü” adlı kitabını
iştahla, keyifle, zaman zaman duygulanarak, sorguladığı kavramlara hayran
olarak okudum, daha doğrusu bir günde yalayıp yuttum:) Ne olur daha çok yaz, ne olur daha çok okuyayım :)
Kitaptan: "Ömer Faruk Bey'in anlattığı bir diğer ibretlik öykü ise Ihlamurdere Caddesi'yle ilgili. 1960'ların sonu ya da 70'lerin başında caddedeki ıhlamur ağaçlarının kesilmesiyle ilgili bir öykü bu. O dönemlerde patlama yapan araç trafiğiyle başa çıkmak için yapılan yol düzenlemeleri sırasında Ihlamurdere Caddesi üzerinde yer alan ve bölgeye de kendi ismini vermiş olan ıhlamur ağaçlarının büyük bir kısmı kesilir. Bu kesim işindeki ana argüman, araçların yol kenarlarına park edebilmesini kolaylaştırmaktır. "Şartların gerektirdiği" iş yapılmıştır! Şartların gerektirdiği her işi yapmanın etik olarak "doğru" olup olmadığı sorusunu sormadan tabii. Bu soru zaten Türkiye'de yıllardır olduğu üzere pek sorulmaz. Çünkü insanımızın çok büyük bir kısmı o "şartları" yaratan düzenle öyle ya da böyle barışıktır aslında. Çok da dert edinmez kendine."
Ne hoş bi duygudur kimbilir insanın eşinin yazdığı kitabı okuması...;)
YanıtlaSilÇok değişik ve harika bir duyguymuş gerçekten Azra:) Bu arada kurabiyelerine de fotoğraflarına da bayıldım :)
YanıtlaSil